Tuna Dergi
Ağaçlar üzerine Ağaçlar üzerine
UMUTCAN KARAKAŞ umutcankarakas@gmail.com Çocukken herkesin bir ağacı var sanırdım. Yani, pek mantıklı bir açıklaması olduğunu söyleyemem, sadece evimizin önünde zamanında ablalarımın ektiği, büyüttüğü, sahiplendiği... Ağaçlar üzerine

UMUTCAN KARAKAŞ
umutcankarakas@gmail.com

Çocukken herkesin bir ağacı var sanırdım. Yani, pek mantıklı bir açıklaması olduğunu söyleyemem, sadece evimizin önünde zamanında ablalarımın ektiği, büyüttüğü, sahiplendiği ağaçlar olduğundan dolayı böyle düşünüyordum sanırım. Benim yok diye de üzülürdüm ne yalan söyleyeyim, şimdi bile içten içe onları kıskanırım.
Sevdiğim çok ağaç oldu aslında ama hiç öyle sahiplenebildiğim olmadı. Çocukken kırmızı erik veren bir ağacım vardı mesela, kırmızı erik diye bir şeyin olduğunu onu ilk gördüğümde öğrenmiştim. Diğer çocuklar alttaki dallardan sarkan erikleri topladığından hep üstlerde kalmış olurdu güzel erikler; ben de tırmanır ve ceplerim ne kadar alabiliyorsa o kadar erik toplayıp inerdim. Tatları da alttaki eriklerden çok daha güzel olurdu -belki de emek vermenin ve başarmanın verdiği bir hazdı-, bir daha öyle güzel bir ağaca da öyle lezzetli eriklere de rastlamadım zaten.
Başka bir zaman, ablamın okuduğu üniversitede gördüğüm, yine ona ait heybetli bir ağaç vardı. Kampüsün ortasında, sonbaharın ta kendisi gibi yükselen hem dalları hem de çevresi kahverengi yapraklarla dolu olan büyük bir ağaç. Bilmiyorum sebebini, belki bu ağacın kendisinden, belki bende bıraktığı etkisinden, belki de başka bir sebepten; bir söz vermiştim o gün kendime, bir gün o üniversitenin bir parçası olursam tekrar ziyaret edeceğim o ağacı, tekrar oturacağım sonbaharda döktüğü o kahverengi yapraklarının üzerinde diye. Seneler geçiyor, sözümde durabilecek miyim duramayacak mıyım bilinmez tabi; ama o gün bana ağaçların birkaç yaprak ve birkaç meyveden daha fazla anlamı olduğunu öğreten, daha doğrusu hissettiren ağaç da o oldu.
İlk ayrılığımı gölgesindeki bir bankta yaşadığım, altında saatlerce oturup düşündüğüm bir ağacım da oldu, tüm sıkıntılarımdan kurtulduğum nadir zamanlarda gövdesine yaslanıp kitabımı okurken uyuyakaldığım ağacım da. Kurban bayramlarından önce dalına bağlı olan koyunumuzu beslediğim, onunla sohbet ettiğim bir ağacım da oldu, gün be gün büyüyüp, yeşerip odamın penceresine elini uzatan bir ağacım da. Gün geldi hamak kurdum aralarına, miskinlik yaptım sallana sallana; gün geldi dibinden kesilmiş gövdelerine üzüntüyle bakakaldım dakikalarca. Şimdi düşündükçe teker teker geliyor bunların hepsi aklıma. Hep benimleydi ağaçlar, hayatım boyunca, yanımda, yanı başımda.
Belki ben çok anlam yüklüyorum ağaçlara; belki de biz senelerdir tüm hayatımıza tanık olan bu varlıkların canlı olduğunu unutuyoruz, seslerini duymazlıktan geliyoruz. Aslında anlatacakları çok şey var bizlere; sadece duymak, duymanın ötesinde dinlemek gerekiyor. Bir de arkadaş olursanız bir ağaçla, hiç yalnız kalmıyorsunuz, çünkü anlatacaklarınızı dinleyecek, sizi hiç yargılamadan anlayış gösterecek, siz onu bırakana dek sizi hiç terk etmeyecek fazla canlı yok dünyada.
Mezarların başlarına belki de bu yüzden bir ağaç dikiyorlardır, içeride bir başına yatan kişi yalnız kalmasın diye, kim bilir.

Henüz yorum yapılmamış.

İlk yorumu siz yapın.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir