Tuna Dergi
BÜTÜN ÇIPLAKLIĞI VE YABANİLİĞİYLE BAŞ DÖNDÜREN ALPLER: GÜNEYİN ALPLERİ BÜTÜN ÇIPLAKLIĞI VE YABANİLİĞİYLE BAŞ DÖNDÜREN ALPLER: GÜNEYİN ALPLERİ
BEGÜM HONCA begumhonca@gmail.com Mademki kapak konumuz, Alp dağları, öyleyse biraz da güneye İtalyan Alpleri’ne inelim! Aslında aklımda hiç olmayan bir destinasyondu ama Piemonte eyaleti... BÜTÜN ÇIPLAKLIĞI VE YABANİLİĞİYLE BAŞ DÖNDÜREN ALPLER: GÜNEYİN ALPLERİ

BEGÜM HONCA
begumhonca@gmail.com

Mademki kapak konumuz, Alp dağları, öyleyse biraz da güneye İtalyan Alpleri’ne inelim! Aslında aklımda hiç olmayan bir destinasyondu ama Piemonte eyaleti hükümeti korona sonrası turist çekmek için güzelce bir kampanya yapınca bu fırsatı kullanmak istedim ve Biella şehrinde bir otelde 3 gece yer ayırttım. Bölgeyi ve nasıl gideceğimi araştırmaya başladığımdaysa bu tatili uzatmaya karar verdim – sonuçta anlamı “dağın ayakucu” olan Piemonte eyaletinde sadece 3 gece geçirmek bence büyük haksızlık olurdu. Görece uzun süren bir araştırmadan sonra oldukça tatmin edici bir rota çıkardım: Domodossola-Biella-Lago Maggiore.

9 FARKLI DAĞDA İNŞA EDİLMİŞ DİNİ YAPI KOMPLEKSLERİ

Domodossola (Domo da deniyor) İtalya-İsviçre sınırında bulunan, dağlarla çevrili küçük ama çok gelişmiş bir kent. Demiryollarının kesişim noktası. Bu yüzden de seyahatimin ilk durağı. Evet, uçakla Milano üzerinden de ulaşılabilir ama ben trenle İsviçre üzerinden gelmeyi tercih ettim. Bern şehrinde Domo’ya giden trene aktarma yapılıyor ama buna kesinlikle üzülmeyin. Tam aksine Bern gibi harika bir şehri görme fırsatını yakalayacağınız için mutlu olun. Bu arada trenle Domo’ya giderken eğer Lötschberg dağ rotasını kullanarak gelirseniz yol birazcık daha uzun sürse de muhteşem manzarayı izleyebilirsiniz!

Domo tam bir sınır şehri. İsviçre’nin hem Almanca hem de İtalyanca konuşan bölgesine sınırı var. Bu sebeple insanların bir kısmı Almanca konuşabiliyor ve İsviçreliler alışverişe geldikleri için İtalya’nın geri kalanına göre bir tık pahalı gibi. Ossola vadisinin kalbinde yer alan Domo’da, hele de arabanız varsa yürüyebileceğiniz birçok rota mevcut. Arabasız gelenler için ise Piemonte’nin meşhur “Monti Sacri” yani kutsal dağlarından bir tanesine yürüyerek ulaşmak çok kolay. “Monti Sacri” aslında oldukça enteresan bir oluşum: Piemonte ve Lombardiya bölgelerine yayılmış, her biri Hristiyanlığın farklı evrelerine adanmış 9 farklı dağda inşa edilmiş dini yapı kompleksleri. Çoğunda sadece manastır değil, birden çok şapel ve hatta ziyaret eden hacıların kalabileceği yatakhaneler de bulunuyor. Domo’da bulunanı ise Monte Sacro Calvario ve özelliği Hz. İsa’nın çektiği acıların insan boyunda heykellerle ve resimlerle anlatılmış olması. Şehrin içinden kısa ve kolay bir yürüyüşle ulaşmak mümkün.

Domodossola

 

Domo-Locarno Centovalli Demiryolu

 

RENGARENK BİNALARIYLA, HARİKA MANZARASIYLA DOMO

“Şehir merkezi zaten ufacıktır, şöyle bir dolanırım”dan ise çok daha fazlasıydı Domo. Ana meydanı olan Piazza Mercato ve etrafındaki sokakları, binaları ve enteresan dükkanlarıyla beni kendine çekip doğa yürüyüşü planlarımı rafa kaldırmama sebep oldu ama kesinlikle değdi!

Domo’dan İsviçre’nin Lago Maggiore kıyısındaki Locarno şehrine “Centovalli” hattı denilen bir demiryolu hattıyla ulaşılıyor. Domo’dan uzaklaştıkça değişen bitki örtüsü, daha da ısıtan güneş, nefes kesici manzaralar, köprüler, vadilerin arasından kıvrılarak giden tren… Harika bir deneyim! Hiç beklenmedik anlarda karşıma çıkan ormanlardaki ağaçların arasına karışmış palmiye ağaçları…

Madonna del Sasso Manastırı

 

Vogogna

 

Isola Bella bahçeleri

 

Locarno’da ise adeta bir Akdeniz kenti havası esiyor: Şehir merkezi İsviçre soslu Akdeniz kenti havasındayken şehrin tepeleri Fransız Rivierası kıvamında. Gardan otobüsle Brione sopra Minusio bölgesine kadar gidip daha sonra Via Panoramica yürüyüş yolu üzerinden Madonna del Sasso manastırını ziyaret edebilirsiniz. Hatta etmelisiniz. Çok büyüleyici bir konumda. Buradan şehir merkezine geri yürüyebilirsiniz ya da zaten yorulduysanız fünikülere binebilirsiniz. Ascona kasabası da kesinlikle görmeden dönmemeniz gereken bir yer. İsviçre soslu Akdeniz havasını iyice hissettiğiniz, yer yer İsviçre’de olduğunuzu unuttuğunuz bir sahil kasabası. Evet, Lago Maggiore kıyılarında, dar sokaklarında kaybolacağınız ama gölü hep bulacağınız, rengarenk binalarıyla, harika manzarasıyla Domo’ya dönmeden önce keyfini çıkaracağınız ufak bir kasaba. Locarno Film Festivali’ni yakalarsanız eğer, kaçırmamalısınız da.

RÖNESANS MİMARİSİYLE BEZELİ ESKİ ŞEHİR BİELLA PİAZZO

Domo’daki diğer günlerinizi yürüyüş ya da alışveriş yaparak veya yakındaki göllere giderek geçirmek size kalmış ama ben bisiklet kiralayarak Mergozzo Gölü’ne gittim. Seçilen rotaya göre birçok köyün içinden geçebilirsiniz ve bazen bir köy terkedilmiş mi yoksa hala insanlar var mı anlamayabilirsiniz. Rota üzerinde en beğendiğim köy, hâlâ orta çağ ruhunu yansıtan Vogogna köyüydü. Bu arada tabii ki belirtmem gerekir ki, toplu taşıma bu tarz ufak köylere yok sayılır ama daha büyük kasabalara tren mevcut. Lago Mergozzo ise böyle yoğun bir günü bitirmek için en ideal nokta: dağların arasında ufak bir göl, İtalyan kasabası ve tabii ki dondurma dükkânları!

Biella Domo’dan sonraki durağım, her gün ayrı bir yürüyüş rotası yapmayı istediğim yerdi ve Biella’yı iki sebepten tercih ettim: “2021 Alp’in Başkenti” seçilmiş olması ve Alpi Biellesi Alp grubunun burada konumlanmış olması. Biella’ya giderken trenin düz ovalardan ve pirinç tarlalarının aralarından geçmesi aklımda birkaç soru oluşturmuştu. Şehre ulaştıktan sonra daha da şaşırdım çünkü klasik bir dağ şehri-dağ yolu bekliyordum. Ya da biraz daha Domo gibi bir yer: dağlarla çevrili, ufku göremediğin… Biella beni biraz ters köşeye yatırdı ama kesinlikle kötü anlamda değil: şehrin daha modern olan Biella Piano (aşağı şehir) ve rönesans mimarisiyle bezeli eski şehir Biella Piazzo (yukarı şehir) olarak ayrılması, enteresan mimarisi, endüstriyel mirasa sahip çıkmış olmaları çok etkileyiciydi. Bir günümü ayırıp gezdiğime hiç pişman olmadım – turistlerle dolup taşmayan, Kuzey İtalya ruhunu yaşayabileceğiniz bir kent.

Lago Maggiore kıyıları

 

2391 METREDEKİ MANZARA

Piemonte’nin kutsal dağlarından bir diğeri Biella’daki Oropa. Biella’dan toplu taşıma ile ulaşması çok kolay ve Oropa dini yapılar kompleksini başlangıç noktası alan birçok yürüyüş rotası var.Monte di Oropa’daki yapılar ve gerçek boyutlardaki heykeller Domo’daki Monte Calvario’dakinin aksine Hz. Meryem’in hayatına adanmış. Her açıdan oldukça etkileyici olan bu yapılar hemen arkasında yükselen heybetli dağlarla bir uyum içinde. Ayrıca Oropa’daki misafirhanenin lüksten uzak odalarında turist olarak uygun fiyata konaklamak da mümkün. Ben konaklayamadım ama bir daha gidersem orada konaklayacağımı biliyorum.

Oropa’nın hemen arkasında yükselen Monte Mucrone ve Monte Camino’ya yaklaşık 900 metre (Monte Camino için 1300m) irtifa alarak yürümek mümkün ama işleri biraz kolaylaştırmak adına teleferikle de çıkabilirsiniz. İçindeki tembele bazen söz geçiremeyen biri ve iflah olmaz bir manzara sever olarak önce teleferikle Lago Mucrone’ye kadar ardından da kafes teleferikle Monte Camino tepesine kadar çıktım. 2391 metredeki manzarayı anlatmaya kelimeler yetmez: uçsuz bucaksız, göz alabildiğince, bütün çıplaklığı ve yabaniliğiyle baş döndüren Alpler. Güneyin Alpleri.

TURU TAMAMLADIKTAN SONRA GELEN “BAŞARDIM!” HİSSİ

Bu irtifalarda ağaç sınırı geçildiği için kayalar ve çayırlar üzerinde gölge kaynağı olmadan yürüyüş yapılıyor. O yüzden sağlam tutuşu olan bir ayakkabı ve yanınıza bolca su almak çok önemli. Biella Alpleri su kaynakları açısından çok zengin olsa da su taşımayı ihmal etmemek gerekiyor çünkü kayaları yeri geldiğinde dört uzvunuzu da kullanarak inip çıkmak tahmin ettiğinizden çok daha yorucu! Gerçekten Alpin bir zeminde doğa yürüyüşü yapmakla ormanların arasından, yaylalardan yürümek irtifa ayırt etmeksizin çok farklı o yüzden kesinlikle tecrübeniz varsa bu tarz Alpin yürüyüşlere çıkmanızı öneririm. Ben rotamı Oropa Vadisi’ndeki bazı dağ göllerini takip etmek üzerine oluşturdum. Haritayı önceden telefonuma indirdim çünkü İtalya’da rota tabelaları her zaman anlaşılır olmayabiliyor, hatta hiç olmayabiliyor. Ayrıca Avusturya’daki işaretlemelerden daha farklı işaretler ve sınıflandırmalar kullanılıyor. Rotamda mutlaka görmek istediğim göller Lago Barma ve Lago Mucrone’ydi. Araya ufak birkaç göl daha sıkıştırmayı elbette ihmal etmedim ama itiraf etmem gerekirse yaptığım ön araştırmalara rağmen benim için oldukça zorlayıcı bir yürüyüş oldu. Monte Camino’nun zirvesinden Lago Barma’ya indikten sonra oradaki dağ kulübesinde içtiğim kahve daire şeklinde planladığım turuma devam etmem için gerçekten çok motive edici oldu. Lago Barma’dan Lago Mucrone’ye varmak için önce oldukça dik kaya patikalarından çıkmak ve daha sonra da inmek gerekiyor. Özellikle inerken su kaynaklarının bolluğu sebebiyle kayganlaşmış kayalara denk gelmek çok olası. Bu yüzden her adımı sağlam ve düşünerek atmak çok önemli. Zorlayıcı da olsa durup baktığınızda gördüğünüz manzara, arkanızda bıraktığınız patika ve turu tamamladıktan sonra gelen “Başardım!” hissi her zorluğa değiyor.

DİNLENMEYİ KİM HAK ETMEZ Kİ

Tabii ki bu kadar inişin ve çıkışın acısı da eğer çok antrenmanlı değilseniz sizden çıkıyor. Örneğin ertesi gün bacaklarınız ağrıyabilir ve siz planlamış olsanız da ikinci yürüyüşünüzü yapamayabilirsiniz. Neyse ki yine Biella’daki Parco della Burcina doğal koruma alanı yardımınıza yetişebilir. Özellikle mayıs ve haziran ayında açan orman gülleriyle rengârenk bir hâle bürünen bu park başka bir mevsimde gitseniz bile içindeki enteresan bitki çeşitleri ve sakinliğiyle ziyareti hak ediyor.

Bu kadar aktiviteden sonra Lago Maggiore kıyısında dinlenmeyi kim hak etmez ki? Lago Maggiore İtalya’nın ikinci büyük gölü ve dağlarla çevrili olduğu için ne tarafa baksanız harika bir manzara sunuyor. Ben Calde denilen, tren istasyonuna çok yakın olan bir köyde kaldım. Buradan gölün en büyük şehri olan Verbania’ya geçmek trenle Laveno-Mombello’ya ulaştıktan sonra vapurla çok rahat. Verbania’ya vardıktan sonra Borromeo adalarını ziyaret etmeyi kesinlikle atlamamalısınız. 1300’lü yıllardan beri Borromeo ailesine ait olan bu adalardaki saraylara ve bahçelere giriş ücretli ama sizi gerçeklikten koparacak inanılmaz bir atmosfer sunuyor. Isola Madre sadece bahçe şeklinde düzenlenmiş bir adayken, Isola Bella Borromeo sarayı ve bahçesini kapsıyor ve birkaç restoranla dükkânlara ev sahipliği yapıyor. Bu adaları ziyaret etmek oldukça vakit alıyor, o yüzden yeteri kadar süre ayırdığınıza dikkat edin ve adadan adaya geçerken vapur saatlerini göz önünde bulundurun.

BİRAZ LA DOLCE VİTA

Dinlenmek demiştim değil mi? Borromeo Adaları’nı hele de 37 derecede gezerken pek dinlenemeyeceğiniz kesin gibi. O yüzden hiç olmazsa son gününüzü benim yaptığım gibi plajda güneşlenip dinlenmeye ayırın. En sevdiğim şeylerden biri güneş tenime dokunurken deneyimlediklerimi tekrar tekrar düşünmek, tekrar heyecanlanmak. Sonra sıcaklayıp suyla kucaklaşmak. Harika deneyimlerle dolu bir seyahate noktayı koymak için iyi bir tercih. Biraz la dolce vita.

 

  • Gülseren Safak

    Ocak 31, 2022 #1 Author

    O kadar detayli ve keyifle anlatılmış ki gitmek görmek gerekli .
    Teşekkürler..

    Cevapla

    • Begğm

      Şubat 13, 2022 #2 Author

      Gülseren Hanım, yorumunuz için teşekkür ederim 🙂

      Cevapla

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir