Tuna Dergi
CAZ’IN PEŞİNDE CAZ’IN PEŞİNDE
MURAT KARAEGE mkaraege@ifc.org Benim gibi İzmir’de 80’li yıllarda çocuk olmuş birinin cazla geç tanışıklığı, herhâlde çok şaşırtıcı olmasa gerek. Tek kanallı siyah beyaz yıllar,... CAZ’IN PEŞİNDE

MURAT KARAEGE
mkaraege@ifc.org

Benim gibi İzmir’de 80’li yıllarda çocuk olmuş birinin cazla geç tanışıklığı, herhâlde çok şaşırtıcı olmasa gerek. Tek kanallı siyah beyaz yıllar, pikapların tedavülden kalkması ve müzik dinlememiz için elimizde kalan kaset ve radyo teypler. Tek tuk yabancı dergi ve internetsiz bir dünya. Özal’la birlikte dünyaya açılmaya başlamış, “Türkçe ve yabancı pop” hücumuna uğramış bir Türkiye. 90’lı yıllarda evimize giren Cumhuriyet gazetesinde Akbank Caz Festivali haberlerini ve İlhan Mimaroğlu’nun New York’tan gönderdiği yazıları okuduğum oluyor, ama cazla ilgim o yıllarda hayli sinirli.

Caz’la ilk gerçek tanışıklığım üniversite yıllarına dayanıyor. 2000’lerin başında çok sevdiğim hocam Hasan Bülent Kahraman, sosyoloji dersinde, caz müziğinin erdemini anlatıyor.  Beyoğlu da işte tam bu sıralar maskesinden sıyrılıyor. Her akşam canlı müzik dinlenebilen, Nardis Jazz Club açılıyor. Moda’da, Beyoğlu’nda Kadıköy’de, plak dükkânları tekrar açılıyor (bu arada geçtiğimiz yıllarda yeni baskısı yapılan ilk Türkçe caz albümü, Jazz Semai’yi anmadan geçmeyelim). Akbank caz festivalleri dışında Aksanat caz seminerlerine katılıyorum. Feridun Ertaskan ve Murat Beser gibi bu ise gönül vermiş isimler bildiklerini gençlere aktarıyor. Herkes Mozart’ın Türk marşını bilir ama nedense Brubeck’in, Türk müziği ezgileriyle caz müziğini bir araya getiren “Blue Rondo A La Turk” parçasına pek kimse atıfta bulunmaz. Kind of Blue ve Monk’s Dream, başucu plaklarım oluyor. Cazla ilgili tek Türkçe online kaynak olan “Cazkolik”i yakından takip etmeye başlıyorum.

2010’larda çalışma hayatıyla birlikte, iş seyahatleriyle caz merakımı birleştirmeye çalışıyorum. Müzik dinletileriyle çölde bir vaha gibi olan Antalya’da Akra Barut’u keşfediyorum. Washington DC’de “Blues Alley”de, Nat King Cole’un kardeşi Freddy Cole’u 90 yaşında bitmez enerjisiyle ve harikalar yaratırken izliyorum.  Dinledikçe hoşlanmaya, isten fırsat buldukça da caz okumalarına başlıyorum.

Bilindiği gibi caz, Amerika’da, açık liman kenti New Orleans’ta 1900’lerin başında filizlendi. Bu sıralar büyük “askeri bandolar” dönemi. İç savaş sonrasında, sokaklarda bırakılan enstrümanların Afrika-Amerika kökenli müzisyenler tarafından kullanılması ilk işaret fişeğidir. Ancak çok bilinenin aksine caz bir tarla müziği değil, bastan aşağı kent ritmidir. “Kükreyen 20’lerde” (roaring twenties), Sikago stili ve büyük orkestra swingleriyle başlayıp, bebop (1940’ların savaş ve huzursuz hali), cool jazz (1950’lerde “Atom bombası” gerçeğini fark eden insanların boyun eğmişliği), Funk ve soul (1960’lar ve öğrenci protestoları) ve free jazz ile nerdeyse her 10 yılda bir evirilmiş ve kendini yenilemiştir.

Türkiye’de radyo caz programlarının 1950’lerde başladığı ve İlhan Mimaroğlu’nun o tarihlerde “Caz Sanatı” kitabını yazdığı düşünülürse, uzun sure yerleşik bir caz kültürü oluşmamış olması şaşırtıcıdır. Hele bir de Arif Mardin, Ahmet Ertegün gibi Amerika’da caz müziğinin gelişmesine onculuk etmiş isimler yetiştirmiş olmamıza rağmen. Arşivlerimiz maalesef yetersiz, Türkiye caz tarihinde yer almış büyük üstatlar, Emin Fındıkoğlu ve Tuna Otelen gibi duayenlerin bastan sonra dinleyebileceğimiz albümlerine erişimimiz yok.

Evet, o klişe doğrudur. Klasik müzik Avrupa’ysa, caz Amerika’dır. New York’ta yeraltında bir lokaldir (bu arada bir parantez açalım, caz kulüpleri, II. Dünya Savaşı ile birlikte yeraltına inmiştir. Tüm müzisyenlerin askere alındığı bu dönemde, büyük swing orkestraların yerini küçük “quartet”ler almıştır). Caz’ın yemek menüsü, soğuk bir biranın yanında yenilen kızarmış tavuktur. Rivayet odur ki, caz’ın bizde bıraktığı derin etkiyi ancak bu baskın tat dengeleyebilir. Evet caz Amerikalıdır dedik. Ancak Avrupa’nın da özellikle 1950’lerden sonra caz kültürüne katkısını es geçmemek gerekir. Viyana’ya geldiğimde cazla ilgili bu kadar çok alternatif olmasına şaşırdığımı söylemeliyim. Zwe bir masaldır, Porgy & Bess getirdiği sanatçılarla şaşırtır. Şehir, Haziran-Temmuz aylarında dört başı mamur bir caz festivaline ev sahipliği yapar.

Caz bitmeyen bir okuldur. Halen katılmak istediğim sayısız festival (Umbria festivali basta olmak üzere), okumak istediğim kitaplar ve almak istediğim plaklar var. Yine de müziğin bu essiz rengini, geç de olsa keşfettiğim için mutluyum. Konuyla benim gibi amatörce ilgilenen dostlarımıza aşağıdaki gibi bir liste hazırladım. Umarım hoşunuza gider. Caz’ın, canlı müziğin, sanatın ve sanatçının susmayacağı, güzel günlerde görüşmek ümidiyle.

İZLEME TAVSİYESİ

Miles Davis – Birth of the Cool

The Bird

Monk: Straight No Chaser

Chasing Trane: Coltrane Documentary

Türkiye’de Caz

KİTAPLAR:

How to listen to Jazz (Ted Gioia)

Caz Kitabi (Joachim Berendt)

Miles

ALBÜMLER:

Ella Fitzgerald & Louis Armstrong

Bill Evans at the Montreux Jazz Festival

Miles Davis – Miles Ahead

John Coltrane – Giant Steps

PODCASTLER:

Cazkolik ile Evde Caz Sohbetleri

Mirgun Cabas – Can Kozanoglu – Nerden Başlasam/Caz

İş Sanat – Caz Karavanı

 

  • Tevik Erarslan

    Kasım 6, 2021 #1 Author

    Üniversitedeyken aldığım ama yıllar sonra baktığımda kaybettiğim ili müzik kitabından biridir A.Erdal Göksoy’ın Eleştirel Caz Tarihi ve Burak. Eldem’in Rock tarihi

    Cevapla

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir