Tuna Dergi
VEZİR GAMBİTİ VEZİR GAMBİTİ
1.d4 d5 2.c4 Vezir Gambiti açılışının hamleleridir. Vezir Gambiti en eski açılışlardan birisidir. Bu açılışın ismi; ilk kez, bilinen en eski satranç eseri olan... VEZİR GAMBİTİ

1.d4 d5 2.c4

Vezir Gambiti açılışının hamleleridir. Vezir Gambiti en eski açılışlardan birisidir.

Bu açılışın ismi; ilk kez, bilinen en eski satranç eseri olan Göttingen el yazmasında (1490) geçmiştir. Açılışın incelikleri, 17. yüzyılda İtalyan satranççı Gioachino Greco, ardından 18. yüzyılda Philipp Stamma (Dönemin Osmanlı devleti eyaleti olan Halep doğumlu ve sonra İngiltere de yaşamış satranç ustası) tarafından incelenmiştir. 19.yüzyılda ise birçok ünlü satranç oyuncusunun ilgisini çeken açılış günümüze kadar kullanılmıştır.

Teorideki tüm gelişmelere, satranç severlerin zaman zaman ilgisine rağmen bu açılış hiçbir zaman bu kadar popüler olmamıştı.

Şüphesiz bunun nedeni, her geçen gün hayatımızda biraz daha fazla yer kaplayan Netflix’te geçtiğimiz ay yayına giren “The Queen’s Gambit” isimli diziydi.

Dizi öyle büyük ilgi çekti ki ilk 28 gün içerisinde 62 milyon hanede izlenerek platformun en çok izlenen mini dizisi olmayı başardı. Hatta 92 ülkede Top 10 listesine girdi ve 63 ülkede 1 numaraya oturdu. Türkiye’de de en çok izlenenler arasında yer buldu.

Dizinin alıntılandığı roman, yayımlanmasından 37 yıl sonra The New York Times’ın en çok satanlar listesinde yer aldı.

Bu müthiş ilgi tüm satranç severlerde olduğu gibi beni de çok mutlu etti.

7 bölümlük bu mini dizi, Walter Tevis’in 1983 tarihli “The Queen’s Gambit” romanından uyarlanan bir hikâyeyi konu alıyor. Annesini bir trafik kazasında kaybetmesinin ardından -babasıyla da görüşmediği için- yetimhaneye yerleştirilen ve burada büyüyen bir çocuğun, Beth Harmon’ın hikayesini.

Beth, bir gün yetimhanedeki bodruma indiğinde, hademenin bir şey oynadığını görür. Oynadığı oyun ilgisini çeker ve satranç ile bu şekilde tanışır. Önce izleyerek ve sonra hademe ile satranç oynayarak kendisini geliştirir. Üstelik o dönemde yetimhanede verilen sakinleştiricilere olan bağımlılığı ile birlikte sürekli zihninde de bu oyunu oynar. (Bu arada uyuşturucuya (ve büyünce alkole) olan bağımlılığı tüm hayatını etkileyecektir.) Oyuna olan yeteneği kısa sürede herkes tarafından fark edilir.

Satranç Beth için yetimhanedeki baskıcı ve kuralcı bir dünyadan adeta bir kaçış gibidir. Evlat edinilmesiyle beraber satranç yaşamını profesyonel bir satranç oyuncusu olarak sürdürecek ve sürekli yurt içi ve yurt dışı turnuvalara katılarak dünyanın en güçlü satranç oyuncularından birisi olacaktır.

1960’’lı yıllarda geçen dizide, döneme ilişkin popüler bazı temalara vurguyu görmek de mümkün: Erkek egemen bir toplumda sıra dışı bir kadın figürün elde ettiği başarılar veya Sovyetler Birliği ile olan Soğuk savaşın anlatılması gibi.

Queen’s Gambit dizisi, gerçek bir hikâyeye dayanmıyor. Ancak, Beth Harmon karakteri Amerikalı satranç ustası 11. Dünya Satranç Şampiyonu Bobby Fischer’dan esinlenerek yaratılmış.

Dizideki bahsi geçen bazı karakterlerin satranç camiası tarafından bilinen isimler olmasına özen gösterilmiş. Satranç terminolojisine, oyuncu isimlerine ve çekimi yapılan oyunların gerçek olmasına dikkat edilmiş. Elbette bunda efsanevi Dünya Satranç Şampiyonu Garry Kasparov ve Amerikalı satranç ustası Bruce Pandolfini’nin dizinin satranç danışmanı olmasının etkisi var.

Ancak şaşırtıcı bir şekilde yine de satranç organizasyonlarında, turnuvalarda ve oyuncularında normal şartlarda görmeyeceğiniz birçok doğal olmayan davranış şekli var. Ayrıca satranç adına yanlış bilgilerde var (Örneğin kahramanımızdan önce bayan oyuncuların erkeklerle oynamaması gibi. Oysaki, 1960 yılına kadar satranç tarihinde başarılı olmuş birçok kadın satranç oyuncusu bulunmaktadır.). Danışmanlık yapan bu büyük isimlerin bu ve bunun gibi durumlara nasıl müdahale etmedikleri ayrı bir tartışma konusu bence.

Dizideki kıyafetler, müzikler ve dekor o dönemi çok iyi anlatıyor. Oldukça büyük bütçeli bir yapım olduğu belli. Bir sinema eleştirmeni değilim ama dikkatimi çeken en önemli şeylerden birisi olarak görüntü yönetmeninin çok iyi iş çıkarması olduğunu söyleyebilirim.

Tüm bunlara rağmen, dizinin senaryosunu oldukça sıradan buldum. Karakterin yetimhanede büyümesi, kadın olması, ABD – Sovyet mücadelesini yansıtması… gibi hassas temaların işlenmiş olmasının izleyiciyi etkilemeye yönelik olduğu belli oluyor. Her Hollywood senaryosunda olduğu gibi klasik bir mutlu sonla bitiyor. Kahraman kazanıyor. Yani şaşıracağınız farklı hiçbir şey yok.

Film endüstrisi ABD’de olduğu sürece Amerika tarihi ve kahramanlarını izlemeye devam edeceğiz.

(Bu arada şunu belirteyim; Fischer, Dünya Şampiyonluğunu ABD vatandaşı olarak elde etmiş olmasına rağmen, daha sonra ABD’nin emperyalist politikasını koyu bir şekilde eleştirmiştir. Hakkında arama kararı çıkarılan Robert James Fischer, ABD vatandaşlığından çıkarılmış ve İzlanda vatandaşı olarak yaşamını yitirmiştir. Buna rağmen o bir Amerikan kahramanıdır ve tüm zamanların en büyük satranç şampiyonlarından birisidir.)

Benim itirazım, hep benzer senaryoların ve kahramanların karşımıza çıkması!


Aslına bakarsanız satranç tarihinde o kadar büyük hikâyeler var ki hepsi başlı başına müthiş filmler olabilir.

Örneğin;

  • Gençliklerinde turnuvalar sırasında sıkı dost olan; Küba’da doğan ve hayatının büyük çoğunluğunu ABD’de geçiren dahi çocuk Jose Raul Capablanca ile Rusya’nın komünizm rejimini benimsemesi ile Avrupa’ya kaçan Rus soylusu Aleksander Alekhine arasında geçen mücadele. Ve Dünya Satranç Şampiyonluğu için karşılaşmaları. Yenilemez denilen Capablanca’nın kaybetmesi. Buna karşı Alekhine’nin rövanş için yapılması güç şartlar öne sürmesi. Her iki tarafın bakışıyla büyük bir hikâye ve müthiş dolu dolu yaşamlar…
  • Sovyetlerin Komünizmin en iyi sporcuyu yetiştireceğini dünyaya kanıtlamak isteyen sisteminin satrançtaki simge ismi ve Sovyet satrancının mimarı Mikhail Botvinnik ile “Devlet düşmanı” ilan edilerek, babası hapishanede yatırılan; mevcut hükümet tarafından hep engellenen yoksul David Bronstein arasında geçen Botvinnik-Bronstein mücadelesi. Üstelik Bronstein’ın 1951 yılındaki Dünya şampiyonluğu karşılaşmasını kıl payı kaçırmasının hikâyesinde birçok detaylar gizlidir.
  • Örnek bir Sovyet sporcusu olan ve sistemin önemli bir figürü olan Anatoly Karpov ile Sovyetler Birliğinden ailesini geride bırakarak kaçmak zorunda kalan Viktor Kortschnoj arasında geçen mücadele (1978’de Dünya Şampiyonluğu maçı sırasında karısı açlık çekerken, oğlu hapse atılmıştır).
  • Yine Sovyetler Birliğinin yıkılması ile sonuçlanan kaos döneminde (1980-1995) halkın arasından gelen değişim ve özgürlükçü Gary Kasparov ile devlet yanlısı, muhafazakâr Anatoly Karpov arasında geçen mücadele gibi.

Tüm bu mücadelelerin içerisinde geçen derin devlet ilişkileri, siyasi bağlantılar ve Sovyet istihbarat ve gizli servisi olan KGB’nin işin içinde olması.

Üstelik tüm bunlar gerçek.

Buradan senaryo sıkıntısı çeken yönetmenlere duyurulur

Saygılarımla,

KAYNAKÇA

 

OZAN ÇAPAN
karsiyakasatrancmerkezi@gmail.com

Henüz yorum yapılmamış.

İlk yorumu siz yapın.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir